Yerebatan Sarnıcı: Medusa Efsanesi

Yerebatan Sarnıcı, Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti Konstantinopolis’in en önemli kamusal su deposu. Justinianus döneminde, bugünkü Sultanahmet Camii’nin olduğu alandan sahil yoluna dek uzanan idare merkezinin ve şehrin su ihtiyacını karşılamak üzere inşa ediliyor. Üzerinde dönemin adliye yapısı Stoa Bazilikası bulunuyor, ki Bazilika Sarnıcı olarak anılması bu yüzden. Sarnıcın inşasına da tanık olan tarihçi Prokopius “İmparator, hukukçuların kendi işleriyle meşgul olduğu imparatorluk stoasının geniş avlusunun altını derinlemesine kazdırdı, bir kanadını kaldırarak buraya büyük bir sarnıç inşa ettirdi” diye anlatır. Amaç, kışın yağışın bol olduğu mevsimde şehre bolca temin edilen suları kurak yaz mevsimi için saklamaktı. Çünkü şehrin en önemli sorunu suydu. Yazılı kaynaklardan bildiğimiz kadarıyla Yerebatan’ın su temini ağırlıklı olarak 2. yy’da İmparator Hadrianus döneminde inşa edilen su yolundan sağlanıyordu.

Yerebatan sarnıcında iki adet Medusa kabartmalı blok yer alıyor. Bunların 4. yy’a ait eserler olduğu düşünülüyor. Konstantin Forumu’nun girişinde bulunan, ki bugün o forumdan geriye yalnızca Çemberlitaş kaldı, dev kemerli kapıların kilit taşlarıydı. 6. yy’da belki bir depremde o yapılarda çökme meydana geldi ve sarnıç inşasında ihtiyaç duyulunca taşıyıcı unsur olarak buraya getirildi. Burası Bizans dönemi sonuna kadar sarnıç işlevini korudu.

Sütunların tepesine kadar suyla doluydu, kimse içine girip gezmiyordu. Dolayısıyla birileri görsün diye konmadı buraya. Osmanlı döneminde de sütunların ortalarına dek çamur dolgu vardı. O nedenle 1985’te yapılan onarıma kadar Medusa’nın varlığından kimsenin haberi yoktu. Bizans döneminde Medusa’nın mide ve sindirim sistemi rahatsızlıklarına karşı koruyucu olduğu inanışı var. Hatta minik, madeni Medusa muskaları çıkar İstanbul’daki kazılardan. Dolayısıyla içme suyunun içine de böyle bir sembolik anlam yüklenerek konmuş olabilir mi diye düşünebilir Ama esasen teknik bir amaçla konduğunu biliniyor.

Yerebatan hakkında birçok mit var. Evliya Çelebi’nin Zeyrek’teki büyük sarnıcı anlatırken içerisinde karakoncolos cadılarının yaşadığını söylemesi, bu tür yapılara dair böyle bir inanışı getirmiş. Kimileri cin bodrumu demiş, cinler burada yaşar, cin mahkemeleri burada kurulur gibi mitler var. Tabii bu, yapının ürkütücü görselliğinden kaynaklı. Osmanlı’da bu yapı biliniyor ama asıl olarak 16. yy başlarında buraya gelen Fransız topograf Petrus Gyllius’un kitabında “Ayasofya’nın yanıbaşında dev bir sarnıç buldum” diye yazması Batılı gezginlerin buraya ilgisini artırıyor. Sonraki dönemde, Thomas Allom’un gravürlerinde de görürsünüz, sarnıcı sandalla gezdirme bir sektör haline geliyor. Tamamen karanlık bir ortam, elinizde meşaleyle burada sandalla gezdiğinizi düşünün. Oldukça gizemli, ürkütücü bir atmosfer.

Kaynak: Milliyet

Yorum bırakın